7 Temmuz 2009 Salı

Bir Dostu Olmalı İnsanın

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
"Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
"Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...

* * *
Böyle bir dostum var benim.
Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.
Kuşağımın en iyisiydi hilafsız...
Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın amansız parkurunu...
Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu... Ekmeğimizi ve acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.
Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
Buluştuk geçenlerde...
Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
"- N'apıyorsun" diye sordum.
"- Seyrediyorum" dedi; "çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum".
Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.
İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi...
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi...
Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.
Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.
Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz...
"- İşte" diye iç geçirdi kadim dostum, "...bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce..."

* * *
İşte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
"Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız" diyebilmeli...
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
"Bunu da aşacağız!

İmza: Bir dost!.."

HEPIMIZ, BIRBIRIMIZIN HALI TEZGAHINDA HAYATI ONEMI OLAN IPLIKLERİZ!!!!


Duvardaki catlaktan bakan

fare, çiftlik sahibi ile karisinin

bir paket actiklarini gordu

.

"Icinde yiyecek mi var?'"

derken - - -

Bir baktı ki

fare kapanı!!.



Hemen bahceye kosup,

alarmi verdi :



Evde kapan var!
Evde kapan var!'


Tavuk gidaklayip ,

kafayi kaldirdi ve,

'Bay fare", bu sizin icin ciddi

bir sorun olsa da sahsen, beni ilgilendiren

bir tarafi yok ne yazik ki! .

Fare donup bu sefer domuzcuga,

"Evde kapan var,

evde kapan var"!

dedi.



Domuzcuk konuyla ilgilendi ama,

kendi hesabina

'Uzgunum bay fare, vah, vah

emin ol senin icin dua edecegim"

dedi.



Fare bu kez öküze yoneldi:

"Evde kapan var!"

"Evde kapan var!"

diye bagirdi nefes nefese.



Öküz: 'Wow, Bay Fare,

Senin icin uzuldum,

ama burnumu sokacagim bir sey degil.'

dedi.

E farenin de basini egip,

gitmekten baska caresi kalmamisti...

yalnizlik ve terkedilmislik hisleri icinde,

fare kapani ile artik....tek basina basa

cikmaya calisacakti!.

***

O aksam evde, alisilmamis bir ses duyuldu.

Sanki bir kapan,

avinin uzerine kapanmisti.



Sese kosan cifcinin karisi, karanlikta kapana,

zehirli bir yilanın kuyrugu kaptirdigini gormemis.

Yilan da onu isirmisti..



Ciftci karisini hastaneye kosturdu,

Karisi eve atesli dondu.



E atesli insana ne verilir??

sicacik bir tavuk corbasi!!!.

Tavuk acilen pisirilmis!



Ama kadin hala iyilesmiyormus,

E es dost ahbap, gelince hasta ziyaretine,

ciftci de sofraya domuzcugu cikarmak

zorunda kalmis!!!.





Ama ciftcinin karisi iyilesmemis;

ölmüs!!!!!.



Aman ne kalabalik gelmis cenazeye,

ne kalabalik!!!



Bu sefer de konuklari,

doyurmak icin kesilen öküz olmus....

Fareye de olan biteni

deliginin ardindan izlemek kalmis!....

***

Onun icin bir daha,

seni ilgilendirmeyen bir sorun

karsina cikarsa... bir dusun!!! ----

Birimiz tehdit altindaysak,

hepimiz risk altindayiz.

Bu hayat denen yolculukta

Birlikte yol almaktayiz..

Birbirimizi kollayip,

guc ve guven paylasmaliyiz.



sana onem veren,

senin icin onemli olanlara,

gonder ve uyar!




UNUTMA. . . . . .


HEPIMIZ, BIRBIRIMIZIN HALI TEZGAHINDA

HAYATI ONEMI OLAN IPLIKLERİZ!!!!

VE SOYLE YA DA BOYLE,

HAYATLARIMIZ BIRLIKTE DOKUNUYOR.

Kader

Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"Ol" der Tanrı.
Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister.
"Ol" der Tanrı.
Bulut olur.
Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez.
Ona da "Ol" der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Herşey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Ordan esen burdan eser, kaya banamısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
Sırtında bir acı ile uyanır....
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. ..

"Amor Fati - Nietzsche "
(Kaderini sev-belki seninki en iyisidir)

"Benim kurşunlara alerjim var!"

Bildiğimiz Ama Uygulayamadığımız Bir Hikaye
ShareThis

Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile, "Bu adam bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor?" diye. Birisi nasıl olduğunu sorsa "Bomba gibiyim." diye cevap verirdi hep. Yanındaki insanlardan biri o gün, kötü bir günündeyse, Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı çok düşündürüyordu beni.

Bir gün Jerry’ye gittim "anlayamıyorum." dedim. "Nasıl oluyor da, her zaman, her koşulda, bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun? Nasıl başarıyorsun bunu? dedim.

"Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki seçimin var. Havan ya iyi olacak ya da kötü derim. Her zaman havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var. Kurban olmak, ya da ders almak. Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi bana, bir şeyden şikayete geldiğinde, yine iki seçimim var. Şikayetini kabul etmek, ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek. Ben olumlu yanlarını göstermeyi seçerim.

"Yok canım" diye dalga geçtim. "Bu kadar kolay mı yani?"

"Evet kolay…" dedi Jerry. "Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin. Sen, insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin. Yani sen hayatını nasıl yaşayacağını seçersin."

Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu uzun yıllar görmedim. Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, olumlu seçimler yaptığımda hep onu hatırladım. Yıllar sonra Jerry’nin başına çok talihsiz bir olay geldi. Soygun için gelen hırsızlar Jerry’yi delik deşik etmişler. Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde kurşunların bazıları hâlâ vücudundaymış. Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm. "Nasılsın?" diye sorduğumda "Bomba gibiyim" dedi. "Olay sırasında neler hissettin Jerry?" dedim.

"Yerde yatarken iki seçimim var diye düşündüm. Ya yaşamayı seçecektim, ya da ölümü. Ben yaşamayı seçtim." "Korkmadın mı? Şuurunu kaybetmedin mi?"

"Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Bana hep iyileşeceksin merak etme." dediler. Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerken doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk defa korktum. Bu gözler bana "bu adam ölmüş" diyordu. "Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım."

"Ne yaptın?" diye merakla sordum.

"Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak herhangi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. "Evet, var" diye cevap verdim. Doktorlar ve hemşireler merakla sustular. Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım. "Benim kurşunlara alerjim var!" Doktor ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım. "Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil."

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil, kendi olumlu tavrının da büyük katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni bir ders oldu.