17 Ocak 2010 Pazar

İsimsiz Bedrettinler’e


“Dilenmediği için 5 yaşındaki Bedrettin'i işkenceyle komaya sokup sokağa attılar”

Bu Cuma sizlere anlatmak istediğim konu isimsiz Bedrettinler ile ilgili…
Etrafımdaki konuşmaları dinleyince sanki daha önce bu tür vakalar yaşanmamış gibi davranan insanlara hem kızıyor hem de söyleniyordum ki aklıma geldi. … O zaman bildiklerimi yazmalıyım dedim kendi kendime ve ortaya yine hüzünlü bir yazı çıktı…

Yıl 2001, İstanbul’da yaşıyorum o dönem. Evimin yakınına sokak çocukları için 3.etap evlerden biri kuruldu. Bilmeyenlere açıklayayım; sokaktan toplanan çocuklar değişik etaplardan geçiyorlar. Tiner bağımlılığından, agresif davranışlardan arındırıldıktan sonra 3.etap evlere yani artık insan içine karışabilecekleri, eğitimlerine devam edebilecekleri merkezlere gönderiliyorlar.

Evimin bu kadar yakınına gelen çocuklarla tanışmaya giderek başladı bu hikâye. Sonra hemen hemen her akşam yemeğinin ardından on dakika uğrayıp gelirim diye gidip, yarım saatten önce ayrılamadığım ziyaretler yerini aldı. Zamanla onlar bana ben onlara alıştım. Oyunlar oynadık, düzenli kitaplar okuduk. Hiçbirine neden burada olduğunu sormadım. Zamanla kendi hikâyelerini kendileri anlattı . Her biri ayrı bir acı, ayrı bir dert yumağı. İlk birkaç ay eve her döndüğümde gece boyunca ağladım. Arkadaşlarım, “seni bu kadar üzüyorsa gitme yanlarına” dediler. Vazgeçmedim yüreğim mi katılaştı yoksa ağlamanın bir çözüm olmadığını mı anladım bilemiyorum ama bir süre sonra gözümden yaş akmaz oldu.

Birkaç ay sonra 3.etap’a Yaşar (4) ve abisi Selim (6 ) getirildi. Yetkililerden öğrendiğimize göre; Anne ve baba, çocukları halalarına bırakıp kayıplara karışmış. Halası Yaşar’ı kız çocuğu gibi giydirip, Eminönü çevresinde kanserli kız çocuğu gibi göstererek, abi ve kardeşi dilenmeye gönderiyormuş. Sorgulanmak üzere karakola getirilen halanın kolunda beş tane altın bilezik olduğu resmi kayıtlara işlenmiş.

Yaşar ve Selim, mahkemeleri bitene kadar kalmaları için geçici olarak getirilmişlerdi. Yaşar’ın sevimliliği ve aramızdaki en küçük olmasından dolayı hepimizin sevgilisi olmuştu. Önceleri öğretmenin kucağından inmeyen küçük Yaşar, sonraları bahçede koşup oynar hale gelmişti. Akşamları kucağımdan inmez olmuş, nereye gidersek beraber dolaşır hale gelmiştik. Ara ara şaşırıp bana anne dediğinde kamptaki diğer çocukların gülüşmelerine neden olsa da, ben artık ağlamamam gerektiğini öğrenmiştim. Mahkeme aylar sonunda sonuçlandığında, anne ve babaya ulaşılamadığı için çocukların başka bir ildeki çocuk esirgeme kurumuna gönderilmelerine karar verilmişti. Yaşar gittikten sonra onu görmeyi hep çok istedik ama yeni yerine daha çabuk alışabilmesi için hiçbirimiz onu ziyaret etmedik…

2002 ylında, anneleri okulu bırakıp dilenmeleri için onları zorlayınca evden kaçan (15, 8 yaşlarındaki ) iki kardeşle daha tanıştım.

O dönem insan ve o çocuklar hakkında çok şey dinledim, öğrendim. Öncesinde de bildiğim ama kulak kıvırdığım gerçeklerle birlikte top oynadım, bahçede birlikte koştum. Dilendirilmek üzere çocukların kiralandığını ya da kaçırıldığını biliyordum ama fazla para toplayabilsinler diye çocukların özellikle sakat bırakıldıklarını orada öğrendim!

Sokak çocuklarına gelince, onların hikâyeleri ayrı bir dram! Okul harçlıklarını çıkarmak için başlayan masumane mendil satmalar, araba camı silmeler ve ayakkabı boyamaların sonu İstanbul’un arka sokaklarının birinde acı bir sonla nokta buluyor. Eve getirilen ufak tefek paralar, ailelerin iştahını kabartıp, çocukları tüm gün çalıştırmaya kadar varıyor. Hele de çocuklar evde şiddet görüyorsa, bir süre sonra para kazanıyor olmanın güvencesiyle evden kaçıp İstanbul’a geliyorlar. Şanslı olanlar bu tür merkezlere alınıp ya da ailelerine geri gönderiliyorlar.

Merkezde 12 yaşını geçmiş hiçbir çocuk merkezden kaçmaktan, sokaklara geri dönmekten bahsetmezdi. Nedenini sorduğumda, “büyüyünce bizi sevimli bulmuyorlar, tam tersine korkuyorlar bizden. Ayrıca merkezde dayak bile yesek, sokaklardan daha güvenli burası” demişlerdi. O zaman ne demek istediklerini tam olarak anlayamamıştım.

Merkeze, bir gün evden kaçmış 13 yaşında E.’yi getirdiler. Babası dövdüğü için evden kaçmış. Çok fazla sokakta kalmamış. Kurum yetkililerine gelip kendi teslim olduğu için direk 3.etap’a getirilmişti. Neden teslim olduğunu anlattı…

“Bir gece üç adam Kadıköy’de peşime düştüler. Bir türlü atlatamadım. Denizle adamlar arasında sıkışıp kaldım. Bir Şubat gecesi ben de denize attım kendimi dedi. Gitmediler, oturdular. Korkumdan çıkamadım! İki saat sonra onlar sıkılıp gittiler” diye tamamladı cümlesini. İnsan bilmeyince saf ve aptalca sorular sorabiliyor. Ben de sordum, “neden peşine düştüler ki senin” dedim. Yüzüme dalgamı geçiyorsun der gibi baktı ve “tabiî ki tecavüz etmek için” dedi…

Sonraki günler merkez öğretmenlerine çocukların tecavüze maruz kalmaları konusunda sorular sordum. Belli etmeden çocuklarla sokakta yaşananlar üzerine sohbet ettim. O zaman anladım, altı yaşındaki S.’nin arkasına biri geçtiğinde neden hırçınlaşıp, bağırmaya başladığını!

İnsan hayatta çoğu şeyi bildiğini sanıyor ama nafile. Hayatta bilmediğimiz anlamadan yorum yaptığımız o kadar çok konu var ki. O yıl yaşadıklarımdan sonra sokaktaki hiçbir çocuğa ve yetişkine para vermez oldum. Yanımdaki insanlara da engel oldum, hâlâ da olurum. Bedrettin’in başına gelenleri okuyunca o günlerim geldi aklıma ve yazmaya karar verdim. Bugün bile caddede beni görünce elinde mendillerle gelen çocuklara senden mendil almayacağım ama benimle birlikte yürüyebilirsin diyorum. Yol sonuna kadar yalvarıyorlar, kendilerini acındırıyorlar ama almıyorum. Bazen küsüp gidiyorlar, bazen küfredenler oluyor ama ben sadece gülüyorum. O mendili almakla ona hazırladığım sonun ne olacağını biliyorum çünkü…

Vicdanınızı rahatlatmak için üç kuruş para verdiğiniz çocuklara ne yaptığınızı bilmenizi istedim. Ben de bilmiyordum ve bu acı hikâyeleri dinleyerek öğrendim. Siz de vermeyin, bu arz-talep dengesini desteklemeyin. Para vermeyin ki, hiçbir çocuk dilenmesi için evinden kaçırılmasın! Para vermeyin ki evlerinden kaçarak İstanbul sokaklarına düşmesin bu çocuklar… Yardım etmenin birçok doğru yolu var. Lütfen iki saniyelik vicdan rahatlaması için bu yolu seçmeyin…

14 Ocak 2010

Hiç yorum yok: